11 Oca 2013

Dernier Souffle*

Unutmayı hiç bir zaman sevememişti
Anılar yok edilmek için var olmuşsa eğer, yaşamanın anlamsızlığınıda barındırmış demekti onun için

Günlerden 11 Ocak 2013.

2013 yılı.
Yeni bir yıl.
Herkesin güzel dilekler sunduğu,
O'nunsa sadece O'nun ölümsüz kılınmasını dilediği yıllardandı.

Günler fazla geçmedi sahi, yıl dönümlerine az kala,
Başladıkları günü 4 geçe bitmişti.
Sebep?
Sebepler her zaman saçma değil miydi?
O lanet sebepler her zaman saçmaydı.
Bahaneydi.
Bahane imajı vermek istemeyenlerin kılıfıydı sebepler.

Yüzünü ezberlemeye çalıştım.
Bir daha unutmak istemediğim, hatları keskin, hiç acelesi olmadan sıraya dizilmiş kaşlarını, o güzel dudaklarını.
Birazda kokunu unutmamaya çalıştım.
İçime çektim deliler gibi.
Leyla olmuş kafamla aklıma geldi, kokunu içime çekerken nefesimle geri veriyordum.
Atmosfere karışıyordu.
O bile benim olamıyordu artık.
Çok komik değil mi?

Gözlerimi kapadığım anda yüzünün her köşesini bir dakikadan az sürede çizen birisi için gerçekten gülünç değil miydi?

Ellerini ezberledim giderken.
O beyaz, pürüssüz ellerini, uzun parmaklarını, güzel ellerini.
Sımsıkı tutmak istedim.
Çocukluğunda yapmadığı bütün herşeyin acısını çıkartırken annesinden korkan ufak bir kız gibi.

Vakit dursun istedim o an.
O akrep, yelkovanla birlikte kaybolsun istedim.
Güneş Ay'ı içine çekerek yok etsin istedim.
Bugün bitmesin istedim.

Taksim.
Yer Taksim'di.
O İstiklâl Caddesi'nde yürürken gülüşlerimizin kaybolmasını istedim.
Sanki o an, oradan kaçıp gitmek istermişsin gibi ellerini sıkı sıkı tutmak değildi niyetim.
Şuan tam olarak 46 dakika oldu sevgilim.
Sensiz geçecek günlere saymama yaklaşan 46 dakika.
Ve sonraları daha da ötesi olacak.

Rüya olsun istedim, deliler gibi seni sevmek istedim o an yine.
Ardı ardına giden içkilerin sonu gelsin istedim, başım dönüyordu.
Ya sendin, ya da o saçma sapan içkilerdi.
Son sigaramızdı seninle içtiğimiz, son biramızdı.
Son defa öptüm seni, son defa içime çektim nefesini.

Ben sonları hiç sevmezdim sevgili.
Arkamı dönüp gitmeye cesaret bile bulamadım.
Zaman geçiyor, hava kararıyor, başım dönüyor diyeydi gitmek isteyişim.
Biraz daha havaya ihtiyacım vardı.
Sonsuz bir havaya.
Daha çokta ufak bir şakaya.

Ufak bir şakaydı desen değişirdi elbet kalp ritimlerim.

Artık ellerimde kalan pek birşey yok.
Anılar dışında.
Unut diyemezsin, söyledim sana.
Hafızamı hiç sevemedim ben.
Çocukken oturduğumuz evin duvarlarındaki boyanın, çizgilerin, şeritlerin ve dahası o şeritlerin üzerindeki resimleri ve renklerini unutamadığım gibi.

Ellerimde artık,
Beraber içtiğimiz bir sigara kutusu, parmaklarımın ucuna sinmiş kokun ve resimlerin var artık.

Sen gittin.
Ve giderken hiç unutmayacağım bir şekilde ezberledim seni.
Üzerinde gri, yeşil çizgili, boğazlı bir kazak, deri bir ceket.
Gülemeyen gözler, gülümseyen bir ifade.

Keşkeler senin için olamadı hiç bir zaman.
Çünkü pişmanlık demekti geçirilen onca günden hiç pişman değilim ama,
Keşke gitmeseydin be sevgili.
Keşke..

Sadece Dinle.*