28 Haz 2012

Misal-i Su

Ciddi anlamda yazamıyorum.
Bu aralar aklım çok karışık.

Sanki düşüncelerimin üzerinden on binlerce fare görmüş, bir fil sürüsü geçiyormuş gibi.

Ardı ardına geçen günlerin,
Ardı ardına özenerek işlenen hecelerin,
Arkana bıraktığın onca güzel şeylerin anısını kaybetmek istemediğim günlerdeyim.

Gitmek basit olandır.
Gitmek bazen güzeldir.

Ama aradaki milyonlarca mesafe bazen çok karlı, soğuk, hiç alışık olmadığın birşeydir.



''Aslında hiç gitmesen'' kelimelerinin ardına bir bir ardı ardına noktalar sıralanır.
''Söylemek istediklerim çok iken, susuyorum. -Belki- canın sıkılmasın diye''
demektir bazen bu ardı ardına dizilmiş ürkütücü ufak noktalar.

Kokunu özlerim, sen gittikten sonra içime çekerek tüketebilirim.
En önemlisi de ne biliyor musun?
Hiç bir parfüm yerini asla tutamaz.
Çünkü o her ne marka olursa olsun,
Senin teninde daha bir güzeldir.

Eğer uzaklara gidersen,
Yine arkandan gelirim.
Bilirsin ya hani;
Ben süprizleri severim.

Ama gidersen eğer,
Kalbinde oluşturduğun karlı bir günün olurda,
-Eğer-
O buzları eritemezsen,
Sanırım son kez kalbim sende giderim.

Bu kadar şey yerine,
Umarım gittiğin her yerde,
Beni başkalarında aramak yerine beni bende saklarken geri dönersin.

Çünkü;
Ben hâlâ küçük bir kızım.

Hayalleri olan,
Bunlar vaad eden,
Ve-
Karanlıkta yürümekten korkan.

Umarım, herşeyinle geri gelirsin.
Misal-i Su. 

21 Haz 2012

Bahşedilen haklar.


İçimdeki yaralara karışamazdın...
-Buna hakkın yok.-

Çünkü, ben tek başıma savaştım.
Düştümyaralandım, tek başıma ayağa kalktım -sen elimi tutmaya bile yüz bulamazken.-


Sevdiğine inandırıp, inanmayan bir adam için,
Gitmek en güzel ödüldür...

Aldığım en derin nefesi aldım giderken.
Yanında olmamın değerini anlamayacak kadar salakken;
Ben bavulumu yavaş yavaş topluyordum.

Bana ''Git'' dediğinde, gitmem bu yüzden bu kadar kolay olmuştu...

Bir idam mahkûmunun son isteğini göz önünde bulundururcasına;
Ne seni kırmayı, ne de bizi -daha çok beni- yok etmeni silinmeye yakın bir idama mahkûm bırakamaycaktım.

İdam edilmesi gereken tek kişi vardı.

Zamanında taparcasına sevilen bir adam.

Özellikle, O herşeyi tam zamanında beyninin her hücresinden yavaş yavaş yok ederken...

Düşündüğün kadar yorgun musun?


    • Hayatta herkesten, herşeyden cok değer verdiğin bir insan düşün. 

      Hiç karşılık beklemeden, sevdiğin bir insan...

      Aynı zamanda o insanın; Hayatından seni yok etmek isteyen kişiyle aynı olduğunuda hayal et.

      Neşeli günlerin adına; Trip olarak nitelendirilen şirinlikler yapmaya bile hakkın olmadığını düşün

      Bunların arasında kırgınlıklarından oluşan bir dilek ağacı düşün.
      -Hepsinde ayrı bir hüzün, ayrı bir istek, ayrı bir geri dönüş, edilen yeminlere en büyük tövbe...-

      Yorgun olduğunu hisset. 
      Bütün iliklerine kadar, hemde; en acı şekilde.

      Bütün kelimelerinin içinde hep ''O seviyor'' mu vardı?
      Ne yaparsan yap, O'na değer olduğunu mu düşünüyordun?
      Peki ya;
      O'na hiç ayrılık konuşması yapmayı düşündün mü...

      Cevabını belki kendi ağzından duymak istemezsin.
      Ben söyleyeyim...
      Cevabı; ''Hayır.''

      Ama, sen inkar etmek adına her seferinde susarsın. 
      Çünkü; istediğin cevap, o değidir.
      Ve yine bir çünkü daha, sen ondan ayrılmayı -aslında- hiç istememişsindir.
      -Aklının ucundan bile geçmemiştir hatta...-

      Şimdi geriye doğru bir göz at...
      Şimdiyle,  bu zaman arasında dibini göremeyeceğin kadar uçuk derecede uçurumlar var olmadığını sanabilir,
      O'nu hâlâ en değerlin olarak sayabilir, hatta öyle de kalabileceğini umabilirsin...

      Artık.
      Geçmiş zamanla, şimdiki zaman arasında uçurumlar var.
      Çok fark var artık.
      Ne kadar kalbindeki taşları eritip, lava çevirsen de; dolamayacak kadar bir uçurum...

      Bu daha çok,
      Sen gibi.
      Benim sende yer edemem gibi.
      Bir aldanışı daha kaldırmaya kuvvet bulamamak gibi.
      İsminin yanında, başka bir ismi görmeye cesaret bulamadığım gibi şeyler.

      Vicdanını biraz rahatlatmak istersen yalanlara gerek yok.

      Benim çabaladığım yerlerde, sen ufak fakat tökezlemeni sağlayacak taşlara bilerek basarcasına durdun.
      Peki ya,
      Hiç mi düşünmedin...
      Sen koşmak istediğinde, kalbimde yarattığın kırıkları bir bir yere dökerek bunların koşmamı -istemsiz olarak- engelleyeceğini bilemediğini?

      Ufak tefek saçmalıklara gözlerini karartabilseydin eğer,
      Yıllardır kullanılan bir perdenin ipliklerinin bir bir sökülmesi
      Ve,
      Bir daha her ne kadar birleştirirsen birleştir yeni imalat ipliklerin o yıllanmış perdeyi eski değerinde tutamayacağı gibi;
      Bizimde eski değerimizi her kayboluşta eski değeri kadar bulamacağını bilemedin değil mi?

      İnan ki; Benim gitmem en iyisiydi...

19 Haz 2012

Filmstrip

Düşünsene.

-Eğer becerebilirsen...-

Bir Haziran sabahı. 

Filmlerdeki gibi.
Tanışıyorduk, ama simalara bir o kadar yabancıydık.
Daha doğrusu, ben katilimin yüz hatlarını bu kadar net incelememiştim.

Sadece yanından geçip gittim.
Durmaman gerekliydi.
Belki de; sıramı savmak istemiştim, seni fark etmeyerek.

Her insanın gözleri o kadar güzel miydi?

Yoksa beni etkilemek adına mıydı bütün o baştan aşşağı incelemelerin...

Ama ben unuttum,
Beynimin her köşesinde tek bir mermiyle değil,
Günden güne zehirlenerek,
Her gün
Biraz daha yaşama tutunmaya çalışarak büyüdüm.

Ama,
Nedendi...

Ben bu kadar büyürken, senin bir o kadar küçülmelerin nedendi?

Soru sormayı hep severdin ya...
Peki soru işaretlerinin arkasında gizlenmeyi..?

Biliyor musun...
Seçeneklerle yaşamak kadar kötü birşey yoktur bazen.
Seversin ya da sevilirsin.
Terk edilirsin ya da terk edersin.

Yaşadığın her birşey tedasüf eseri olabilir.
Etkisinde kalabilirsin.

Bana en güzel iyiliği sen öğrettin.
Sen içine çektiğin her nefesi bile bir kaç salise sonra bırakırken,
Beni sevmeni bekleyemezdim.

Zaten,
Sevginin ne olduğunu bilmeyen birine,
Sevmek ne demek öğretemezdim...

Özür dilerim...
Ben sadece sevginin lugat kavramını sende öğrenmek istemiştim....

17 Haz 2012

Kelimelere Sarılmak.


Kafanda yaşanmışlıkların istediğin kadar katili olabilirsin.
Bütün anılarını silebilir, en çok hatırlamak istediklerini filtreleyip beyninin en güzel köşesinde saklayarak;
Her gün ona özenle bakabilirsin.

Peki ya,
Günlerden bir gün gelirde,
Katili olduğun anılar bir gün dirilirse..?

Bu sefer yakana yapışıp, el bende diyerek mermiyi tam alnının orta noktasına dayamayı becerebilirse?

Yaşadıklarını sahiden unuttum dediğin zaman sen hep onlara nefes alma şansı verdin.
Yeniden canlandırdın.
Tam öldürdüm dediğin yerde..


Şimdi, 
Her hatırladığında boğazının düğümlenip, ağlamaklı olduğunu mu hissediyorsun?

İşte o özlediğin bir duygu.
Ona sımsıkı sarıl.

Bir gün yine birşeyleri öldürmek istediğinde, o duyguyu daha içten sarıl.

Yoksa, bıraktığın insanın nefesini kesmekle kalmayacak, onun hergün o acıyla 4 duvar arasında başbaşa kalmasını da izleyeceksin.
  • Bu kadar büyük bir vicdana gerçekten sahip misin?

16 Haz 2012

Ufak Farklar.

Aradan onca zamanonca yol, en önemliside  onca insan geçmişti.

Hâlâ birbirlerine ilk günkü duydukları aşk kadar taze bakıyorlardı.
Sadece-

Biri oyunu bozana kadar.

O’nun adına kurulan onbinlerce yazı bir çeşit kıyafetmişçesine bir başkasının üzerinde deneniyordu.
Peki ya,
Benim üzerine giydirdiklerim bir başkasına ne kadar uyabilirdi?

Amacın ne olabilirdi ya da tek isteğin,
Başkasına kurduğun cümleleri senaryosu anlık yazılmış bir film olarak izlemem mi? Yoksa,Kalbimin çırpınışlarının senaryosunu yazıp bir film hâline çevirmek mi?


Sadece ne biliyor musun?
Sana kurduğum cümleleri başkasının üzerine yakıştırma çabaların olmuyor…
O’nlar sende güzeldi. 

Ta ki sen kendini yok edene kadar.