23 Haz 2013

Infinity*

Büyümenin her aşamasını en tatlı şekilde geçirdi belki de,
Kimse bilemedi.
Bir şeyi istediğinde muhakkak ulaşabilene kadar sabretmişti.
Meraklı bir çocuktu, neyin nasıl var olduğunu düşünecek kadar.
Bazen aptal sayıyordu kendini,
Yaşıtları onun düşündüklerinden habersizdi.
Çok çabuk büyümek istedi,
Çünkü büyümek demek, istediği her şeye bir adım daha yaklaşmak demekti.
Böylece tüm hayallerine ulaşıp, mutlu olmayı hedeflemişti.
Merak ettiği onca şey arasında tek şeydi merakında buyur etmediği-
''Mutluluk''.
Mutluydu, hayalleri vardı, büyümek istiyordu.
Ve tüm bunların hepsi günden güne gerçekleşiyordu.
Kimse gelip bunların hepsinin mutluluğunu azaltacağını söylememişti.
Çabuk öğrenmeyi seven bir çocuktu aynı zamanda Mathilda.
Her yeni bir ders, yeni bir hayal kırıklığıydı.
Yaşıtlarının aksine, merakının verdiği hataları erken öğrendi.
Bir gün geldi, hayallerinin tam ortasında buldu kendini.
İki adım görüyordu gözlerinin önünde,
Birinin sonu kocaman bir hiç, diğeri ise çetrefilli bir yolun en sonundaki hedefleriydi.
Emek vermeyi seçti küçük kız,
Her ne kadar canı yanacak olursa olsun, hayal ettiklerini elde edeceğine dair söz verdi.

Ve günü geldi,
Hayallerine en yaklaştığı dönemlerde büyüdü Mathilda.
Her gece silinen bir anıya sahip çıktığını söylemişti,
Arada bir de kendi anılarını silmek istediğini.
Cesaretinin buna elverişli olmadığını dile getirirken,
Aynalar karşısında ne kadar aciz göründüğünü belli etmişti.
Hataları vardı sadece, acizlikten evvel çok uzaklarda.
Hayata bakış açısını değiştiremediği gibi,
Bulunduğu acıların içinden kurtulmanın tek yolu olduğunu-
Acıların üstüne gitmek olduğunu ezberletiyordu kendine.
Gün doğuyordu,
İnsanlar uyanmadan, sûkûnet bozulmadan evinden ayrıldı.
Tanrı'nın muazzam bir hediyesi olarak gördüğü gün doğumları için çatıya çıktı.
En güzel yeriydi burası onun,
Yıldızlara eşlik edebildiği, sonsuzluğu tadabildiği, sessizliğin içinde kaybolabildiği en naif yerdi.
Çocukluğuna dönerdi sık sık buralarda,
Belki de bu tarumar yeri tek sevme nedeniydi-
Sadece burada kendiyle yeniden tanışabilmesi.

En önemlisi de bir günü, bir diğerine bağlayan gecelere şahit olabilmesiydi.
Ruhunun son demlerine kadar kirlendiği zamanlarda,
Bu saatlerdi en güzeli.
İnsanların yavaş yavaş tükendiği,
İnsanların anlaşmışçasına bütün geceyi sessizliğe gömmeleri,
Bulunan onlarca sesin, sessizliğe gömülmesi.


18 Haz 2013

*étaient des enfants

Bundan yıllar evveldi.
Bir masal gibi, denizin dibi, ağaçların içi bir yerdi.
Herkesin mutlu olduğunu sanıyorken farkındalığın dışına çıktığımız şeylerden biriydi
Kimsenin birbirine kötümser yaklaşmadığı,
Eve şarkılar söylerek, ip atlayarak, belki de en büyük tartışmamızı bir beslenme çantasını unutarak yaratıyorduk.
Yıllar geçiyordu.
Yılların geçmediğini savunup, daha çok büyümek istiyorduk.
Hiç düşünmedik nedenini.
En güzel anılarımızı arkamızda bırakacağını bilemeden-
Tek istediğimizi büyümek olarak belirledik.
Her zaman için beklenti vardı.
''Ne olacaksın'' vardı mesela,
''Ne zaman büyüyeceksin artık?'' der gibi.
İçimizde unutarak büyüttük çocukluğumuzu.

Ufakken öğrendik aslında bir çok şeyi,
Binlerce ders aldık, onlarcasını oyun sandık.
Belki de şimdilerde aldığımız dersleri de öğrenmişliklerden saydık.
Kim bilir,
Çocukluğumuzu yaşamadan ölüme yaklaştığımız her adımı bir kutlama var saydık.
Ölüyorduk,
Ama bir o kadar içimizde yarattığımız Polyanna'yı kendimiz bile göremiyorduk.

12 Haz 2013

Juin 12, Mercredi*

Her insanın yapmadığı noktalara değineyim istedim bugün.
Bugün günlerden 12 Haziran, Çarşamba.
Sabahın beşi-
Bazılarının sabahın körü olarak nitelendirdiği.
Bu saatlerdir benim içimi açan,
Bu saatlerdir insana şehrine karşı saygı duyduran.
''Sabahın kör vakitleri'' demeden uyanıp,
Havayı solumayı denedin mi hiç?

Onlarca ağacın kokusunu, egzoz kokusu var olmadan, kuşların cıvıltıları tükenmeden,
Sabahın bu saatlerini tattın mı bir kez dahi olsa?
Yapmadıysan tavsiyem budur.
Hoşnut kalacaksın.
Belki de her gün nefret ettiğin bu şehre bir kez daha borçlanacaksın.
Her gün yakıp yıktığın, egzoz dumanlarınla süslemekten vazgeçmediğin,
Kornalarla yeni şarkılar türettiğin için.

Biraz dön bak etrafına.
Onlarca insan, onlarca hayal, binlerce yaşam var çevrende.
Göremiyorsun, çünkü beynini ne yazık ki düz orantılı kullanıyorsun.
Hayat az da olsa yaşamaya değer.
İnsanları yargılıyorsun, kendini göremeden.
Aynalardır beni gösteren diyorsun, içini bilemeden.

Peki ya,
Bu davranışlarında mı sonu gelmeyecek sanıyorsun?
Geliyor, sen ölümünü dahi düşünemiyorsun.
Herkes faşist doğdu bu dünyada-
Asırlar boyu böyleydi, böyle geldi.
Yıllar yılı da, böyle öldü insanoğlu.
Aksini ikna edemezsin.
Gel biraz, seninle düşünelim,
Tarihini iyi tanıdığına emin misin?
Cevabın nihayetinde ''Evet'' olacaksa sözüm olmayacak sana.
Ama saniyeler arasında bir cevabın bulunmayacaksa,
Öğrenmen tavsiyemdir sana.
Tarihin seni özgürlüğüne kavuşturacak.
Neden mi?
Kitaplar dostun olmasa bile,
Tarihini bilmek özgüveninle beraber, beynini açacak.
Bunlardan en önemlisi gözünü açacak.
Hayata dair daha bir şey isteme durumun kalmayacak.
İşte- Ben sana o vakit hoş geldin diyeceğim sana.
''attendu; août*''

Juin 12, Mercredi*/DeepDiaries.

3 Haz 2013

Accueil, Chérie*

Hayatımı boş şeylerle geçirdiğimi söyle bana.
Boş yalanların içinde kaybolduğumu dile getir.
Dinleyeceğim, 
Söz veriyorum.
Gel buraya, hatalarımı tut ellerinle.
Dök yüzüme.
Hiç birini ardıma koymayacağım.
Sana teşekkür borçlanacağım.
Gel buraya,
Hiç bir zaman gitme.
Bak buraya,
Biz olduk.
Yoktandık, biz olduk.

Yalanlarımı söyle bana.
Yalanlarımın arasından kelimelerimi bul çıkar,
Anlamlarını öğret bana.
Hayatımda oynattığım taşları göster.
Toparla teker teker,
Yeni yolumu yalanlarımdan aç,
Çok dürüst olsun.

En başından beri yanımda olman gerektiğini dile getirme bana,
Zamanı de.
Tam zamanı, tam zamanında buldum seni.
Yakaladım.
Bunlar senin diz yaraların de.
İzle de, 
İzlediğin anlarda düştüğün anıları gözümün önüne getirmem gerektiğini söyle.

Yaralarımı temizle?

Çok ihtiyacım varmış sana.
Senelerce durduğun noktadan az öteye gitmene.
Gelmene.
Yaralarımı bir bir tutmana,
Ellerimi tutmana.

Çok mu duygusal oldu?
Emin değilim.
Kelimelere sığdıramadım seni.
Onlarca sene içinde, çok büyümüşsün ellerimde.
Yazamıyorum, düşünemiyorum, dilime dökemiyorum.
Ne güzel şeysin sen sahi?
Tam zamanında geldin.
Hoş geldin.