31 Eki 2012

Küçücük ellerinin arasında ufak bir sermayesi vardı*

Avuçlarını açtı.
Ufacık ellerinin arasına sığdırdığı son sermayesiydi.
Mesafe kavramlarının anlamlarını bilmezken,
İnsanları daha tanımazken yapmıştı bunu.
Avuçlarından kaybetmemek istediği çikolatalarını sımsıkı avuçlamıştı.
Daha güvende olduğunu hissediyordu,
İşe yarıyordu bu, evet.

Ama asla göründüğü gibi kalmamıştı.

Güvende hissetmesini sağladığı en değerli sermayesi, gözlerinin önünde eriyip gitmişti.
Buğulu gözlerle baktı,
Anlam vermeye çalıştı.

Onlar orada sahiden güvendeydi,
Bunda bir yanlışlık vardı.

Kimse anlatamadı ona çikolatanın eriyebileceğini,
Çünkü o hayal dünyasında öyle inanmıştı.

Çocukluk, ergenlik ve olgunluk.
Evet, olgunluk.

Artık hayal dünyasının içinde dolaşmayı bırakalı epey olmuştu.
Kırgınlıkları, arkasında taşıdığı ihanetleri onu hâlâ yok edebiliyordu içten içe.

Ellerinin arasında tutmuyordu artık hiç bir çikolatayı,
Ellerinin üstünde tutuyordu artık bazı insanları.

Yeni bir hayal kavramıydı bu onun için.
Öğrenmesi gerekenleri öğrendiği düşünürken,
Öğrenmediklerini elleriyle gömüyordu.

Hayata karşı direndiğini sanarken,
Aslında her gün göz yaşlarıyla nefesini kesiyordu.

''Çocuk değilim ben!'' demişti.
Hâlbuki yaşadığı ağır tramvaların çocukluğunu yok etmeden usulca sakladığını bilmiyordu.

29 Eki 2012

Retour*

Seni  özlüyorum,
Yokluğunda kayboluyorum-
Başta üşüyorum,
Sonra tüm perdeleri çekiyorum.
Karanlığın beni ısıtacağını umut ediyorum.

Ellerini özlüyorum.
Ellerimin, ellerinin arasında dolanmasını,
Sıkılınca yüzümü avuçlamanı ezberliyorum.
Dokunduğun her yeri milim milim ezberliyorum,
Oturduğum evin adresi misali.

Seni tanıyorum.
Baştan aşağı soyuyorum gözlerimle.
Her sorunda baştan aşağı yıkanıyorum gözlerinde.

Eriyorum.
Ellerimi tutmadığın her dakika gözlerimi kapıyorum.
Biliyor musun sevgilim.
Gözlerimi kapadığımda o güzel gülüşünü çizemiyorum.

Seni kaybetmekten korkuyorum.
İlk aşkı babası olan bir kızın,
Ufacık ellerinin arasına sığdırdığı küçük bir serçe parmağı kaybettiğine korkması gibi.

Sonra baştan aşağı seni buluyorum tüm bedenimde,
Bedenimden daha büyük olduğunu bile bile,
Gitmenden korkmuyorum diyorum.
Seni kendimden çok sevmiyorum ve-
Gitmenden korkmuyorum diyorum.

Ufacık ellerime sığdırdığım bir serçe parmağı kaybetmenin ne demek olduğunu bilmezcesine.
Bedenimi katlıyorum,
Her katlayışta daha çok seviyorum seni.

Bazende ölüyorum.
Diz çöküp saatlerce yıkamak istiyorum tüm bedenimi.

Gün geliyor çok seviyorum seni,
Gün geliyor, günleri katlıyorum,
Ölüme bir adım kala seni tanıyorum.
Gitme diye çığlık atıyorum,
Kulaklarını bana tıkadığını görmek istemiyorum.

Özür dilerim,
Sözlerimde büyürdüm, ama hiç bir zaman küçülemiyorum.

Sarıl bana,
İliklerime kadar hissetmek istiyorum.

Sadece Dinle.* 

20 Eyl 2012

Dernière Chance*

Kaybedilmez sandığın anda yok olur herşey birer birer.
Son kez bir şans verseler diye başlarsın cümlelerine-
Son şansında yapacaklarını eklerken listene.

Kaybettiğin ne varsa özlersin bir gün,
Şikayet ettiklerinin arasında kaybolurken gözlerini kırpmana izin vermeden süzülür göz yaşların.

Düşünürsün etrafında onca olup biteni,
Eğer bunu bu hâlde yapsaydım farklı mı olurdu diye yargılarsın kaderi.
Arındırmak istersin beynini milyonlarca birikmiş cevapsız sorulardan,
İşte o zaman açarsın şarabı, alırsın bir bardak kadehi.

Aynanın karşısına geçersin akmış makyajınla,
Göz altlarına bakarsın neden bu kadar ağladım sanki diye,
İncelersin sonra bir bir göz yaşlarının ıslattığı sıralı kirpiklerini.

Çekilirsin  odana, devam edersin saklı özlemlerinle dört duvar arasında sıkışmış hüzünlerine.
''Son kez''lerle başlayan cümlelerin ''keşkeler''le biter elbet.

*Sense sadece kadere küfredersin.

16 Eyl 2012

Recordar*

Ezberlemek güzeldir.
Bir şiiri, bir romanı, bir satırı beyninin odacıklarındaki her hangi bir duvara kazımak..
Anımsamak istediğinde ezberlediklerini deliler gibi her odada aramak..

Bu yüzden sende yapabileceğinin en iyisini yapmayı deneyerek;
Gidişini ezberle.

kurduğu cümleler arasında kızgınlıklarında kaybolurken,
Sen ise dudaklarında kaybolmayı dene.
Anlattıklarını sorarsa hatırlayama sonra,
Dudaklarının arasından kelimeler döküldüğünde bile nasıl güzel olduğunu anlatamayacağını ifade et ona.
Ve bütün kavga bittiğinde gözlerini kapat..

Gidişini ara kapıdan her girdiğin anda.
Kendinden nefret et ellerinin arasındayken, onu su misali avuçlarının arasından kaybederken bulduğun için kendinden.

Yattığı yatağı incele son defa.
Sûlietini bulduğun yerde dokunmaya kalkıştığında ellerinin ulaşamadığını fark et ona.

Ulaşamadığın yerde, dokunmaya kalktığında kokusunu hisset derinden.
Sanki son defa gittiğinde özlersin diye bir tutam kendini bırakmış gibi duruyor.
Öyle değil mi?

Anlık terk edilişlere hazırlıklı olmadığın için bahanelerle kendini avuturken,
Her gece kafasını koyduğu yastığa sımsıkı sarılırken bul kendini;
Deliler gibi ağla. Rimelin aksın usulca göz pınarlarından, yüzünde kaybolsun yıllarca sana belli etmeden olmuşmuş çizgilerin.. Gözlerin şişerken etrafı göremediğini fark et. Etrafı göremeyecek kadar ağla, gözlerinin önünde bir çeşit duvar bırak.. Belirginleştirmek istemezken hiç bir şeyi, anıları yeniden canlandır.


Elini ilk tutuşunu gör bir film şeridi hâlinde, sonra burnuna ufak bir buse kondurduğunu hisset. 
Birden gökyüzünün gürlediğini, yağmur bastıracağını hisset.
Sırılsıklam ıslanırken koştuğumuzu getir gözlerinde oluşturduğun film perdesinin önüne.
Attığınız kahkahaların kulaklarında çınlamasına izin ver..


Gözlerini daha da sık görmemek için, derin bir nefes al.
En büyük hatanı yaparken kendini serbest bırak ölüme bir adım kalmış gibi.
Yastığa sinmiş kokusunu bul, dokunmak isterken ağla..

Hafızana iyi kazıdığını sanardın ya oysa sen hep her anını.
O eşsiz gülüşünü, gözlerinin çizgilerini, kirpiklerinin aceleci dizilişlerini..

Son defa görebileceğini bilseydin eğer daha iyi mi ezberleyeceğini düşünürdün yüzünü.
Bilseydin eğer, canın acımaz mıydı?

Görüşlerine bir farklılık katayım.
Anlık terk edilişlere hazır değildir hiç kimse.
Ne günlerini geçirdiğiniz 4 duvar bir oda, ne bir yatak, ne de o her gece kokusunu sindirdiği o yastık
Ve en kötüsü SEN bile.

Şimdi,
Söylenilen her şeyi unut,
Kafanı yastığa koy-
Ağlamaya devam et.

Sana bıraktığı tek mirası olan kokusuda sen içine çektikçe tükenecek.
İşte o zaman ağlamayı kesmeyi öğreneceksin..
Bu yüzden ağlama demiyorum.


Ağla..
Hatta düşünmek istediğinde hiç bir şeyi netleştiremeyecek kadar..


Ağla.

Çünkü bunların hepsi insan oğlunun yapısına uymayan ufak bir şaka.







15 Eyl 2012

Souffle*

Kafamdaki ayak sesleri susana kadar,
Kendi ruhuma dönerken; ilham perilerimi toplayana kadar burada olmama kararındayım.

Eğer içimde birşeyler hâlâ ölmemişse geri dönerim.
Ya da-
Dönmem.


En kötüsüde bunların hiç birinden emin değilim. 


18 Ağu 2012

Minik Hatıralar

Bir hafta önceden alışverişe çıkılır.
Annenin sana yakıştırdığı en güzel kıyafetlerin alınacağından habersiz gidersin birlikte alışverişe.

Bayram sabahı gelir,
Baban alnından öperek uyandırır seni.
Annen ise çoktan bayramlıklarını ütüleyip asmıştır odanın bir köşesine.
Uyanmanı beklerken de hazırlanmıştır çoktan.

Hiç olmadığı kadar bir özenle giydirir sana bayramlıklarını...

...

Sonrası klasiktir işte;
Akraba, konu-komşu ziyaretleri.

Toplanılan onlarca şeker içinde kaybolma keyifleri...

Ama,
Bunlar eskidendi.

Artık daha çok gezip görülecek yerler var,
Eskisi gibi haftalar öncesinden alınan bayramlıklar yok.
Ne de olsa artık ufak, minik, şirin şeyler değiliz.
Hatta, şeker toplayacak yaşı çoktan geçmişiz.

Ve, artık-
Ellerini her bayram öpmek istediğim insanlar var.
Benimse artık tek yapabildiğim ne mi?

Bayramlarda hiç aksatmadan gittiğim bir kuru toprak.
Ellerini öpmek için tutamayacağım onlarca metre kare aşağısı-
Ve soğuk bir kaç beton parçası.

''Nerede kaldı o eski bayramlar'' demen için çok ömür geçirmek gerekli değilmiş demek ki...

Bayramlar güzeldir aslında her zaman.

Herkes bir yerlere koşuşturur İstanbul'dan yoksun çoğunlukla.
İstanbul daha bir güzeldir bayramlarda.
Yokluğunda kaybolduğun insanlar vardır etrafta.
Daha bir sıcaktır İstanbul senin bayramlarında...









İyi bayramlar, hayırlı bayramlar.

Ve eğer hâlâ çocuklarınız varsa bayramlık alabileceğiniz;
Onlara daha çok hatırlatın,
Şimdi elleriyle sarabileceği sımsıcak eller varken,
İlerde soğuk betonlarda uzanamacağı eller olabileceğini...

17 Ağu 2012

Basit Ayrıntılar

Uzaktan izlenilen şeyler çoğu zaman bir aptalın yapabilicekleri kadar saçma gözükebilir.
Birşeyleri anlamak adına ilk önce oluşturulan kitabın en alt cümlelerinin anlamlarını iyi düşünmek gerekir.

İyiyim demek aslında içinde bir çok şey barındırabilir.
Önemli olan kurulan cümleye baktığın taraftır.
Bir de görmek var tabi.
Kurulan cümlelerin en içten yazılımlarını anlamak için en derine inmek gereklidir.

Yapılan fedakarlıklara sadece ''fedakarlık'' olarak düz mantıkta ilerleyerek bakmaktır asıl aptallık olan.
Bazen sadece istekler doğrultusunda ilerlerken, yapmış olduklarının anlamını bilmemek aptallıktır senin için.

Peki ya.
Hiç düşünmek istedin mi.

Bir filozofun kurdukları tezler ne kadar doğru olabilir?
Eğer bunların derinine inersen içindeki anlam kargaşasını bulabilirsin.
Fakat,
Eğer karşında aptal olarak varsaydığın insandan, daha aptalsan bunu sadece görmekle yetinirsin.

Ufak kaçış noktaları barındırmak senin için güzel seçenekler sunarken,
Sen gitmeyi tercih etmediğinde bunun saflık olduğunu düşünürler normal insanlar.

Tabi ki de bu doğru birşeydir,
Eğer normal bir insan kadar basit düşünücek olursan.

Yıldızların sonsuz bir evrende var olduğunu düşünebilirsin,
Fakat bu onların bir sonu olduğu anlamını taşıyacaktır,
Belki de bilemeyeceksindir.

Aslında,
Aptallığı hayatı boyunca varsaymış biri,
Hiç bir zaman akıllı düşünemeyecektir.

Çünkü;
Hayata monoton bakmaya alışmış bir insanın olağanlar dışına çıkmasını bekleyemezsin.

Bu sanırım normal insanların anlacağı kadar basittir.

Dinlemekten uzağa kaç bazen,
Ve sadece izle.

Bunları birleştirdiğinde kendinin derinliklerinde unuttuğun herşeyi yeniden ruhuna taşıyabilirsin.

15 Ağu 2012

Bir parça mutluluk istersin bazen.

Zaman içinde kaybolmaya yönelik ufak tefek adımlar istersin.
İsteklerin arasında kaybolmayı denersin,
Ufak bir ışık, ufak bir kayboluş, bazen ise ufak bir dokunuş istersin.

Yeniden sevilmek, sevmek
Her şeyi yeniden adlandırarak yeniden anlamlandırmak,
Hiç olmayacak birinden hiç olmamış şeyler istersin,
Sanki hayatında hep varmışçasına birden hayatına girsin istersin.

Seni sevmesini beklersin
Sen uyurken saçlarını okşasın,
Sen fark ederken,  O bilmesin istersin.

Gökyüzüne anlam katmak istersin bazen,
Onunla beraber her yıldızı adlandırmak,
Gökyüzünün sonsuz yok oluşunda ruhunla kaybolmak istersin.

Paslanmış damar yollarının yeniden hızlanmasını,
Damarlarında dolaşan kanı hissederken, kalp atışlarına yetişememek istersin.

Aslında sadece mutluluk istersin.
Ve geriye dönüp baktığında,
Biraz da mantık kattığında bunun her şeyden ibaret olduğunu fark edersin.

Ruhunda kaybolmak isterken, ruhunda kaybolmak istersin.
Her gördüğünde sanki o an veda ediyormuşçasına sarılmak istersin.

Akciğerlerine dolmuş bütün sigara dumanını yok edip,
Onun kokusunu koymak istersin.
Gitmesin, bitmesin, her nefes aldığında içinde olsun istersin.

Defalarca onu izlemekten bıkmazken,
Seni izlemesinden utanmak istersin.

Aslında kendini yeniden sevmek istersin.
Ufak tefek dokunuşlarla yeniden hayat bulmak,
Kendini yeniden tanımak ve yaptığın her şeyden mutlu olmak istersin.

Belki de sadece O'nu istersin.

10 Ağu 2012

Belkilerle küçük bir yaşam.

Yüzlerce mekana, yüzlerce insanla, istemli veya istemsiz bir şekilde bulundun.
Sence,
Pişman mısın dersin?

Girdiğin ortamların adlarına bakmayı belki unuttun, belki tenezzül dahi etmedin.
Belki çok mutluydun bunları fark edemeyecek kadar,
Belki de fazlasıyla hüzünlü, bir viski bardağında kaybolmayı hedefleyecek kadar.

Bulunduğun mekanda, geçen onca zamanı, dakikayı hesaplayamadın.
Kafan o kadar karışık-tı ki
Belki de bunları düşünemeyecek kadar güzel insanlarla beraberdin.

Yanında tuttuğun insanları ayırt etmedin belki de.
Taki kalbindeki kafeslerin daralmasında oluşan kırıkları sayamayacak kadar yorgundun.

Aslında bunların hiç biri önemli değildi biliyor musun?
Ne onca mekan ismi, ne de onca yanından ruhsuzca gelip geçen onca insan kalabalağındakilerin gereksiz adları.

Yani aslında tümü bu değil anlatmak istediklerimin.
Bulunduğun ortam, mekan, zaman, dakika, geçen onlarca salise.

Bunların hiç biri yanında bulunmak istediğinin karşısında etkisiz bir etkendir.

Bunlardan kurtulmak istediğinde-
Denize bakarken, dalgaların arasında, yosun kokusuna sarılmış, gökyüzünün sonsuzluğu arasında kaybolmak-da var.

Kalbinde onlarca gömülü insan var.
Elleriyle ağzını kapattıkların, elleriyle ağzını kapattıkları ve gözleriyle bilinçaltını yaktıkların.

Sorumlusu sen oldukların,
Hayatlarına sonradan dahil oldukların,
Hafızalarında belki de sadece parçalar hâlinde mimiklerini bıraktıkların.


9 Ağu 2012

Sonsuz Kayboluş*

Başını kaldır,
Gökyüzünde kaybolmayı dene.
O sonsuz karanlıkta.

Gördüğün şey zifiri karanlığın ötesine geçtiği zaman, 
Yıldızların aslında ne kadar parlak olduğunu göreceksin demektir.
Keşfettiğin yıldızlar arasında milim milim gezerken, oluşturdukları yolları ezberlerken,
O karanlığın içinde kaybolduğunu fark edeceksin.

Düz mantıkta apayrı fakat;
Paralel mantık kurulumuna benzer birşey.

Sanırım ilham perilerimi kaybettim seninle beraber.
Onca şeyden sonra yazamadım,
Belki geri dönüş yolları açmak istemedim sana doğru uzanan,
Belki de senin arkanda hak etmediğin ışıkları üstüne alarak, gölge edinmeni sağlamamak.

Çoğu şeyi istemedim aslında. Ne böyle olmasını-Ne de sensiz bir yaşama gözlerimi açacağımı.

Çocukluk muydu dersin?

Şimdi mutlu olduklarımın arasında kaybolurken,
Seni en derine gömdüğü hissetmeyi deniyorum.

Sanırım-
Hissedemiyorum.

Duygularım öldü senden sonra.
Hücrelerimde var olan bütün kalıntıların kendini yok etti birden.

Sanırım artık yazamıyorum.

19 Tem 2012

Çocukluk*

Cansız varlıklara sarılması kadar soğuktu çocukluğu.
Bundan dolayı ısınamayacağı insanları bulmuştu hep.
İstemsizce hayatına sokmuştu-
Ya da onlar, gözlerini kapatıp -hep varmışlarcasına- girmişlerdi O'nun hayatına.

Hayatına sonradan dahil ettiği buz adamlarla ısındırmak istemişti hayatını.
Bir parça dahi olsa, soğuk ellerini ısıtmak,
Kalbinin donmuş bütün damarlarını yeniden harekete geçirmek,
Biraz nefes almak...

''Gitmek'' kavramını daha bilmiyordu oysa.
Daha çoçuktu ne de olsa.

-Kalıcılık- kavramına göz yumarcasına,
Sonraları aradığı herşeyin negatif olduğunu gördü insanlarda.

Isınmaya çalıştığı insanların;
Kalplerindeki damar tıkanıklarını gördü, akciğerlerinin yanmış kapkara hâlini...
Onların sevemeyeceklerini gördü.
Profesör bir doktor misali ezberlerdi kalplerinin şekilllerini-
Bütün damar yollarıyla birlikte.

O aslında biraz sevmek istedi.
Ama nerden bilebilirdi?
Isınmaya çalıştığı insanların bir gün buz tutabileceğini,
Aslında en zararsız hâlleri o olacağı hâlde, organlarının işlevsiz kılınarak O'nu ölüme götüreceğini?

Sonraları rengarenk aradığı herşeyin, negatif renklerini gördü insanlarda.
Soğuk, taze ölülerle dolmuş bir morg odası misali.

Isınmaya çalıştığı insanlar bir bir buz tutmuş,
Sanki ruhları büyük okyanusun arasında usulca kaybolmuş gibi...

Peki ya,
Senin düşünmediğin kısım?
Şu -düşünemediğin- olaylar sonrası?

Bilmek istediklerinin tümü şu;
O çocuğu büyüdüğünde göremedin. İçinde yoktan var ederek yaktığı bütün ateşler söndü, etkensiz bir biçimde; heterojen bir şekilde.

Bu çocuk;
Yaktığı ateşleri söndürmeyi başardı,
İçinden akıttığı göz yaşlarlarıyla en sessiz şekilde...




-Sadece Dinle-

16 Tem 2012

Inandığın Masallar*


Küçükken biriktirilmiş hırsların ilerde radyosyon etkisi zararında bir büyüklük yarattığını düşün.

Ufakta olsan,
İçinde milyonlarca parça halinde bitmek tükenmek bilmeyen sevgi tomurcukları günden günede yeşerse de,
Büyüdüğünü hissetmeye başladığın anlarda,
Küçüklüğünde yaşamış olduğun anıları iyi-kötü her hâliyle düşünmek istediğinde,
Sevgi yumağına boğduğun insanları,
Nefretle gömmek isteyeceksin.


Çünkü,
Bir zamanlar masallardaki prens ve prenseslere, cadılara ve büyücülere, konuşan yerli-yersiz varlıklara inanmayı bıraktığın zamanlara denk geleceksin.
Herşeyin masallardaki kadar güzel olmadığını,

''Cindirella'nın gece saat 12'yi vurduğunda külkedisine dönüşmediğini,
Boktan bir balkabağın ve birkaç lağım faresinin mükemmel bir araba ve muhafızlar olamayacağını bilebileceksin.''
Peki,
Bunları tek tek öğrenirken;
Hayat senin için ne kadar adil olabilicek?

Dürüst ol.Hiç düşündün mü..?
Hayatındaki en sevgi yumurcağı hallerini senelerce kandırılarak geçirdin...
Şimdi ise;
Gerçeklerle yüzyüzesin.

Aynaya iyice bak.
O masallarla kandırılan çocuk sensin.

Peki ya,
Şimdi söyler misin?

Hayat masallardaki kadar güzel mi.
Yoksa hâlâ insanların iyi olduğuna Polyanna kadar inanmaya devam eder misin...









*Croire aux contes de fées.






15 Tem 2012

Küçük Insanlar

Tuhaftı insanoğlu. 


Hep bir parçasını bırakmıştı insanlarda ya da bırakmak istemişti.
Sanki yarın ölecekmiş gibi.


''Benden bir hatıra kalsın..'' diye başlamıştı cümleleri.
Bir toka, bir yüzük, en basitinden bir kağıt bile olsa bir hatıra bırakmışlardı gitmeden önce.
Sanki çok sonraları gidiceklerini hissedermişcesine.


Peki ya,
Geleceği ne kadar görebilirdi insanoğlu?
Kalbini hissedercesine bilebilir miydi duracağı yolun sonunu?
Gittiği yerleri bulabiliceğini kalp atışlarını hissettiği gibi hissedebilir miydi?
Kalp ritimlerini duyduğu kadar duyabilir miydi onu çağıran refah sesleri..?


Sevebilir miydi insanoğlu en derinden?
Bir gün bırakıp gideceğini hiç hesap etmeden?


Peki ya,
Severken neden giderdi insanoğlu, ruhunu saran alışkanlıklara elveda derken...


Bu kadar ruhsuz muydu insanoğlu?
Karşısındakinin ruhuna milim milim işledikten sonra ruhunu alıp giderken?


...




12 Tem 2012

Geri Dönme*


Sen
Ve ben.

Aslında daha çok sen.
Bütün hikayelerin, filmlerin, kitaba dahil edilmiş ve edilmemiş her cümlenin tek başrolü;
-Sen-.


Ben ise; 
Hayatında yaptığın her üç yanlışın birinde affetmem dediği hâlde,
Kendine her lafında ironi çıkan bir insan.

                       Her seferinde affetmek,
                       Yapılmış ve yapılacak en büyük iç yıkımlarından biridir.

Her enkazda,
Ortalığı büyük bir titizlikle toparlamak ve ardında bıraktığı bütün yıkımları psikolojisini düzenlemek adına bütün kırıklarını alçıya almış bir insan.

Hayatında yaptığı bütün her şeyin lugat kavramlarını baştan aşağı yeniden yazmış bir insan.

Peki ya,
Bunların karşılığında sen?

Yaptığın hiç birşeyi hatırlamayan,
Ağzından çıkan her bir kelimeye, verilmiş tüm sözlere ihanet etmiş -biri-sin.

Kurduğu kelamlara daha kendi inanamamış,
Karşısındakini inandırmaya çalışan bir insan.

Bunlara karşı;
Fedakarlık ne demek bilmeyen,
Geçen onca zamana ihanet eden,
Yaptıkları ve yapacakları hiç birşeyi kuralına uyduramayan,
Her seferinde hazıra konduğu için -kaybetmenin- ne demek olduğunu bilmeyen,
Ve kendisini anlatmak için,
Hiç bir lugatta uygun bir kelam bulunduramayan biri.

Hâlâ üzerimde kalmış olduğun hakların olduğuna yürekten inanıyor musun?
Ben sana cevabını vereyim.
-Evet.

Çünkü sen;
Kendini bilmiş, yaptıkları bütün iğrençlikleri ezbere bilen, 
Sadece;
''Hâkkımı helal ediyorum''ların açıklamalarının altına sığınan birisin.

Laf olsun diye değilde,
Bil diye söylüyorum...

Eğer doğruluktan kaçmıyor olsaydın,
Hâklarını eşitliklere bırakırdın.

Yalanlarını kurmaya başladığın zaman beynin seni terk etmeliydi,
Sen beni değil.

Bu yüzden-
Lütfen olduğun yerde kal.


*Geri dönmeyi aklının ucundan bile geçirme.

11 Tem 2012

Ufak Bir Fısıltı

Unutmanı söylerler hep giderken.
Bu unutulmaz bir klasiğin en önemli parçalarından biridir.

Geçmişte yaşanılanların, dünün ve bugünün ''Unutmalısın'' diyecek sahibi hiç bir zaman O olamaz.
Neden mi?
Yaşattıklarının altındaki imzalar O'na ait olduğu sürece, unutturmak istediklerinin içinde bıraktığı ufak tefek notları, fısıltıları, çığlık çığlığa sesleri ilk başta O'nun susturması gerekir.
Bunları yaratan ''O'' olduğu gibi, silmeyi öğretmeyi deneyecek kişininde ta kendisinin olacağını unutmaması gerekir.

Bunlar ufak ayrıntılar.
Ama yine unuttun değil mi?

Ne de olsa dün yediği yemek kadar önemsiz bir ihtiyaç sayılabilirdi O'nun için herşey.
Bu yüzden unutmaya bu kadar meraklıydı.

Peki ya...
Geri dönmeyi düşünürse?

Asıl oyun işte o zaman başlayacaktı...




10 Tem 2012

Zaman Kavramı*


İsmi kadar olamadığın anlarda,
İsmine ihanet etmeye kalkışanlardan mısın?
Ömrün boyunca yaşının trilyonlar kat fazlası kadar yalanların altına imzalar attığında;
Gerekçelerini, insanlar üzerinde bulunacak yan etkilerini düşünmemişsin demektir.
Beynimi durduran şeyler bunlar aslında.
             ''Giderken bile ukala olabilen insanlar''...
Peki ya;
Yarattığın kırgınlıkları, kendi sahandan izlediğin günler geldiğinde çok eğlenceli gelecek mi sana?
-Senin için- göz hizasına sokmaya değer tek tük insanlar;
                             Sırasıyla ''Herkesten çok sever.'' ''Herkes O'nun kadar -çok- sever.''
                                                         Daha sonralarında ise; ''Onlar O'ndan daha çok sever.'
Bunlar senin gözlüğe ihtiyaç duyacağın nadir anlardan biri olarak bir cümlenin önemsiz bir alt satırı olarak kayıt alınabilir.

Bilmediklerin arasına, bilmeyi deneceğin yeni birşeyler daha not et.

Sürekli ağzına pelesenk etmiş olduğun ''zaman'' kavramı;
Senin dediğin gibi her zaman -ilaç- değildir.

Senin -zaman- dediğin kavram yılan gibidir.
Bazen sana herşeyi zehir ederken,
Bazen ise; herşeyiyle panzehir gibidir.


Binlerce kavram arasından, 
Bilmene gerek duyabileceğin, kirletmeye kalkıştığın yeni bir kavram daha.


Bu senin oluşturduğun binlerce maske altından çıkan, rengarenk yüz çeşitlerinden daha fazla zehirlidir.

6 Tem 2012

El-Veda


Kaybettiklerinin arasında kazandıklarını düşünmeye odaklan.
Hiç bir şey göremiyorsan, bunlar;
Senin geçmiş zamanla gördüklerinle düz orantı olup,
Sana insanların yaşattıklarıyla paralel orantılı bir durumda silinmiş bulunanlardır.
Yıllarca yapılmış olan fedakarlık altında toplanmış eylemlerin, sana çok farklı bir yerden dokunduğunu düşün.
Yaptığın, yapacağın hiç bir şeyle karşı tarafı tatmin edemediğini,
Karşı taraf yaptığın hiç bir şeyden haz alamadığını…
Şimdi,
Bunların hepsini bir elinle kenara iterek;
Bana kulak ver.
Arkandan hep ağlardım,
Sen pek bilmezsin hani.
Bu daha çok, gittiğin zamanlardan -su gibi git, gel- demekti;
Ama her bir damla göz yaşım seni daha çok uzaklara gönderdi.
Rotasını kaybetmiş bir gemi misali.
Ruhunu kaybederdin hani geceleri,
Aklında yer açtığın kişileri -kalbindeki apartlara yerleştirmek adına-
Uzaklara yollardın bir hizmetçi misali.
Odalarının sahibi sensindir bazen.
Hep böyle denir ya hani.
Bencildir insanoğlu…
Sonraları -çok görür- kat kat binaları.
Hepsine ayrı bir anı saklar;
Ayrı bir ten, ayrı bir el, ayrı bir aşk.
Bunları gizliden gizliye yaptığını sanar sonra insanoğlu.
Halbuki, her otel odasında ayrı bir kamera vardır.
Binlerce kat üzerinde sahibe olan bir insanın hakimiyeti kurabilmesi adına.
Her hırsızlığa göz yumar,
”Kokun, tenin, ellerin..” bir bir yok olur.
Daha sonra, kalbinin tek katlı şirin evinin sahibi, bir gün el olur.
Sana vaad edilen onlarca kat ise,
Günden güne oluşan artçı depremlerde yok olur.
Yeni evler kurulur, tapu senetleri üzerlerinde isimlerinin bulunduğu.
Fakat-
Gözlerden kaçırılan bir şey vardır ki;
Depremlerin son bulduğunu sandığın, o yeni yerler,
Tam da fay hattı mevkiileridir.
Ne kadar istemesende bir gün yine çökerek,
Ufak bir el-vedayı uygun bulur.