Avuçlarını açtı.
Ufacık ellerinin arasına sığdırdığı son sermayesiydi.
Mesafe kavramlarının anlamlarını bilmezken,
İnsanları daha tanımazken yapmıştı bunu.
Avuçlarından kaybetmemek istediği çikolatalarını sımsıkı avuçlamıştı.
Daha güvende olduğunu hissediyordu,
İşe yarıyordu bu, evet.
Ama asla göründüğü gibi kalmamıştı.
Güvende hissetmesini sağladığı en değerli sermayesi, gözlerinin önünde eriyip gitmişti.
Buğulu gözlerle baktı,
Anlam vermeye çalıştı.
Onlar orada sahiden güvendeydi,
Bunda bir yanlışlık vardı.
Kimse anlatamadı ona çikolatanın eriyebileceğini,
Çünkü o hayal dünyasında öyle inanmıştı.
Çocukluk, ergenlik ve olgunluk.
Evet, olgunluk.
Artık hayal dünyasının içinde dolaşmayı bırakalı epey olmuştu.
Kırgınlıkları, arkasında taşıdığı ihanetleri onu hâlâ yok edebiliyordu içten içe.
Ellerinin arasında tutmuyordu artık hiç bir çikolatayı,
Ellerinin üstünde tutuyordu artık bazı insanları.
Yeni bir hayal kavramıydı bu onun için.
Öğrenmesi gerekenleri öğrendiği düşünürken,
Öğrenmediklerini elleriyle gömüyordu.
Hayata karşı direndiğini sanarken,
Aslında her gün göz yaşlarıyla nefesini kesiyordu.
''Çocuk değilim ben!'' demişti.
Hâlbuki yaşadığı ağır tramvaların çocukluğunu yok etmeden usulca sakladığını bilmiyordu.
Yazar burada çikolata özleminden, veya eriyip giden 'çikolatalarından' bahsediyor olabilir.. .)
YanıtlaSilEhehe tam olarak o değil aslında:)
YanıtlaSilYine de ben, "hiç çikolatası olmayan çocuk", böyle düşünmek istiyorum. Öbür türlüsü çok gerçekçi çünkü, her ne kadar peri masallarına inanmasak da kaçmak lazım bazen..
YanıtlaSilKaçmak bana kurtuluş olmadı, hatırlamak daha cazip. Yine de kendi seçimin hehe
YanıtlaSil