Dolunaya eşlik edeceğiz, elimizde bir kadeh
İstikrarsız birinin şarap dökmesini bekleyeceğiz.
Kullandığımız şeyleri etkensiz hâlde bırakıp arkamızı döneceğiz.
Bugün bu şehri değil, anıları terk edeceğiz.
Çocukluk fotoğraflarını ayıklayacağız bu gece seninle,
İçinden en güzel anılarımızı çıkartacağız hiç yaşanmamış hissini dayatmak üzere
ateşin en kor kısmına gömeceğiz.
Beynimizi açıyor bugün atmosfer fark ediyor musun?
Beynimi açıyor oksijen senin ellerinde görüyor musun?
Bugünde içkiden çok uzakta midem bulanıyor insanlardan.
Bu durumdan çek çıkart beni diyorsun.
Seni biriyle tanıştırmak istiyorum bugün.
Hayatının tam ortasını mahvetmiş, aslında çok şey kazandırıp
eş zamanlı yok etmiş.
Bunun karşılığında hiçlikle tanıştırıyorum-
hak ettiğinin bu olup olmadığını sorgularken seni.
Ellerini yüzüne götürüyorsun sorguların sırasında.
Aynaymış edasına kendinle karşılaştığında hızlıca ellerini yüzünden geri çekiyorsun.
Hiç değilsin aslında diyorum sana,
Bunu sana söylerken de Tanrı olduğunu iddia ediyorum.
Düşünüyorsun.
Oysa bugünümüzü içkilere ve şarkılara adayacağımızı günü başlatmadan dile getirirken-
bunu yapıyorsun.
Sen bir Tanrı'sın gözlerimde diyorum.
Sorgularına bıraktığın yerlerden devam ediyorsun.
Düşünme dediğimde hiçlik kavramına kendini oturtmaya başlıyorsun.
Nasıl olurda bir insan mimiklerine gömer tüm olmamışlıkları diye soruyorum,
Anlat diyorsun.
Hiç değilsin diyorum, hiç olmadığını söylerken aynı zamanda devam ediyorum-
Sen bir Tanrı'sın gözlerimde,
en güzel yaratılan, en sahici yaratıcı diye dile getirmeyi de unutmuyorum.
Sense sadece içinde bulunan basit ama ince ayrıntılara dikkat edemiyorsun.
Kalbini bunca zamana denk ben yıpratmadım.
Hayatını adadığın tek bir kadın üzerinden giderken,
Yol ayrımlarındaki çizgileri düzgün çizemiyorsun.
Anlamadığını hissediyorum öncelikle, sonra gözlerinde görüyorum.
Derin bir nefes almak yeter mi sence bana?
Ben bunları senin dilsiz dilinden çekip çıkartırken,
Anlaşılmamak adına zorunlu gülümsemeler bırakıyorsun içki sofrasının tam ortasına.
Tasvirler sunuyorum sana, içki masanın tam ortasına eksik bıraktığımız mezelerin yanına.
Yıllar yılı yanında değeri ölçülmemiş tarihi eseri saklayan bir anne gibi diyorum.
İnce dokunmuş her anıyı onun yarattığını,
Kendisini bir Tanrı kılmayı beni yaratırken var ettiğini söylüyorum.
Şimdilerde ise, ölmesini dualarından eksik etmeyen bir anne ile küçük bir kızı anlatıyorum.
Tanrı yarattığını konumlarını kestiremeden öldürmeyi de isteyebilir miydi?
Mantıklı konuşamıyoruz kabul ediyorum ama,
Bir Tanrı yarattığını öldürmeyi ne denli kabul edebilir ki?
Çok mu sıkılır kurduğu oyunlardan,
Ellerinin arasında tuttuğu bir kukladan.
Farklı kuklalar mı yaratmak ister koskoca dünyasına,
olanı değiştirmenin varlığı yetmediği için ona?
Çok karışık değil mi adam?
Adam demişken,
Kaçmayı seçeceğini fark ettiğim kadar çocuktun.
Kaçmayı seçmediğin süreçte adam kalacaksın yanımda.
Din biçimlendirilmesi gibidir bazı kavramlar.
Çünkü biz inançları boş vererek din yerine oturttuk bazı insanları.
Asıl sorunumuz din biçimlendirmesi kadar önemli miydi insan karakterinin rollerinde,
yoksa bu kadar inançlılar mıydı sahiden din rollerinde-
orantısını tutturamadık.
Geri kalanına dönünce,
sana büyük bir Tanrısın dediğimde, niçin yargıladığını bilmek için sunuyorum gözlerinin seyrine.
Önce gökyüzünü, ardından denizi sevdim ben.
Ardı ardına huzur koktular.
Sonra kuşlara özendim, çünkü iki farklı huzura sahip olanlardılar.
Sana uçmak istediğimi söyledim,
Sense ilk fırsatta nasıl düşürebileceğini kurgularken,
yaptığım bütün günahları bugün yeryüzüne çıkarttım.
Parmak uçlarımla hizaya sokup, bir bir gömdüğüm çimlerin uzamış hâllerine serdim bugün
yarattığım tüm ölü bedenleri.
Nefes almaları için dua ettiklerim vardı bazılarına.
İstediklerime inatla almadılar son bir nefes daha,
göz kapaklarını açmadılar
hislerimi bıraktım, ölü cesetleri gömdüm bu sefer toprağa.
Binlerce gece bırakacağım ardından sana.
Bir geceyi bine katlayan senin
onları da koruyacağına adım kadar emin olduğumdan.
Hoşça kal demeyi öğrendim huzura.
Ellerinle umursamaz bir tavırla istemsiz yarattığın benliğime en çokta.