18 Ağu 2012

Minik Hatıralar

Bir hafta önceden alışverişe çıkılır.
Annenin sana yakıştırdığı en güzel kıyafetlerin alınacağından habersiz gidersin birlikte alışverişe.

Bayram sabahı gelir,
Baban alnından öperek uyandırır seni.
Annen ise çoktan bayramlıklarını ütüleyip asmıştır odanın bir köşesine.
Uyanmanı beklerken de hazırlanmıştır çoktan.

Hiç olmadığı kadar bir özenle giydirir sana bayramlıklarını...

...

Sonrası klasiktir işte;
Akraba, konu-komşu ziyaretleri.

Toplanılan onlarca şeker içinde kaybolma keyifleri...

Ama,
Bunlar eskidendi.

Artık daha çok gezip görülecek yerler var,
Eskisi gibi haftalar öncesinden alınan bayramlıklar yok.
Ne de olsa artık ufak, minik, şirin şeyler değiliz.
Hatta, şeker toplayacak yaşı çoktan geçmişiz.

Ve, artık-
Ellerini her bayram öpmek istediğim insanlar var.
Benimse artık tek yapabildiğim ne mi?

Bayramlarda hiç aksatmadan gittiğim bir kuru toprak.
Ellerini öpmek için tutamayacağım onlarca metre kare aşağısı-
Ve soğuk bir kaç beton parçası.

''Nerede kaldı o eski bayramlar'' demen için çok ömür geçirmek gerekli değilmiş demek ki...

Bayramlar güzeldir aslında her zaman.

Herkes bir yerlere koşuşturur İstanbul'dan yoksun çoğunlukla.
İstanbul daha bir güzeldir bayramlarda.
Yokluğunda kaybolduğun insanlar vardır etrafta.
Daha bir sıcaktır İstanbul senin bayramlarında...









İyi bayramlar, hayırlı bayramlar.

Ve eğer hâlâ çocuklarınız varsa bayramlık alabileceğiniz;
Onlara daha çok hatırlatın,
Şimdi elleriyle sarabileceği sımsıcak eller varken,
İlerde soğuk betonlarda uzanamacağı eller olabileceğini...

17 Ağu 2012

Basit Ayrıntılar

Uzaktan izlenilen şeyler çoğu zaman bir aptalın yapabilicekleri kadar saçma gözükebilir.
Birşeyleri anlamak adına ilk önce oluşturulan kitabın en alt cümlelerinin anlamlarını iyi düşünmek gerekir.

İyiyim demek aslında içinde bir çok şey barındırabilir.
Önemli olan kurulan cümleye baktığın taraftır.
Bir de görmek var tabi.
Kurulan cümlelerin en içten yazılımlarını anlamak için en derine inmek gereklidir.

Yapılan fedakarlıklara sadece ''fedakarlık'' olarak düz mantıkta ilerleyerek bakmaktır asıl aptallık olan.
Bazen sadece istekler doğrultusunda ilerlerken, yapmış olduklarının anlamını bilmemek aptallıktır senin için.

Peki ya.
Hiç düşünmek istedin mi.

Bir filozofun kurdukları tezler ne kadar doğru olabilir?
Eğer bunların derinine inersen içindeki anlam kargaşasını bulabilirsin.
Fakat,
Eğer karşında aptal olarak varsaydığın insandan, daha aptalsan bunu sadece görmekle yetinirsin.

Ufak kaçış noktaları barındırmak senin için güzel seçenekler sunarken,
Sen gitmeyi tercih etmediğinde bunun saflık olduğunu düşünürler normal insanlar.

Tabi ki de bu doğru birşeydir,
Eğer normal bir insan kadar basit düşünücek olursan.

Yıldızların sonsuz bir evrende var olduğunu düşünebilirsin,
Fakat bu onların bir sonu olduğu anlamını taşıyacaktır,
Belki de bilemeyeceksindir.

Aslında,
Aptallığı hayatı boyunca varsaymış biri,
Hiç bir zaman akıllı düşünemeyecektir.

Çünkü;
Hayata monoton bakmaya alışmış bir insanın olağanlar dışına çıkmasını bekleyemezsin.

Bu sanırım normal insanların anlacağı kadar basittir.

Dinlemekten uzağa kaç bazen,
Ve sadece izle.

Bunları birleştirdiğinde kendinin derinliklerinde unuttuğun herşeyi yeniden ruhuna taşıyabilirsin.

15 Ağu 2012

Bir parça mutluluk istersin bazen.

Zaman içinde kaybolmaya yönelik ufak tefek adımlar istersin.
İsteklerin arasında kaybolmayı denersin,
Ufak bir ışık, ufak bir kayboluş, bazen ise ufak bir dokunuş istersin.

Yeniden sevilmek, sevmek
Her şeyi yeniden adlandırarak yeniden anlamlandırmak,
Hiç olmayacak birinden hiç olmamış şeyler istersin,
Sanki hayatında hep varmışçasına birden hayatına girsin istersin.

Seni sevmesini beklersin
Sen uyurken saçlarını okşasın,
Sen fark ederken,  O bilmesin istersin.

Gökyüzüne anlam katmak istersin bazen,
Onunla beraber her yıldızı adlandırmak,
Gökyüzünün sonsuz yok oluşunda ruhunla kaybolmak istersin.

Paslanmış damar yollarının yeniden hızlanmasını,
Damarlarında dolaşan kanı hissederken, kalp atışlarına yetişememek istersin.

Aslında sadece mutluluk istersin.
Ve geriye dönüp baktığında,
Biraz da mantık kattığında bunun her şeyden ibaret olduğunu fark edersin.

Ruhunda kaybolmak isterken, ruhunda kaybolmak istersin.
Her gördüğünde sanki o an veda ediyormuşçasına sarılmak istersin.

Akciğerlerine dolmuş bütün sigara dumanını yok edip,
Onun kokusunu koymak istersin.
Gitmesin, bitmesin, her nefes aldığında içinde olsun istersin.

Defalarca onu izlemekten bıkmazken,
Seni izlemesinden utanmak istersin.

Aslında kendini yeniden sevmek istersin.
Ufak tefek dokunuşlarla yeniden hayat bulmak,
Kendini yeniden tanımak ve yaptığın her şeyden mutlu olmak istersin.

Belki de sadece O'nu istersin.

10 Ağu 2012

Belkilerle küçük bir yaşam.

Yüzlerce mekana, yüzlerce insanla, istemli veya istemsiz bir şekilde bulundun.
Sence,
Pişman mısın dersin?

Girdiğin ortamların adlarına bakmayı belki unuttun, belki tenezzül dahi etmedin.
Belki çok mutluydun bunları fark edemeyecek kadar,
Belki de fazlasıyla hüzünlü, bir viski bardağında kaybolmayı hedefleyecek kadar.

Bulunduğun mekanda, geçen onca zamanı, dakikayı hesaplayamadın.
Kafan o kadar karışık-tı ki
Belki de bunları düşünemeyecek kadar güzel insanlarla beraberdin.

Yanında tuttuğun insanları ayırt etmedin belki de.
Taki kalbindeki kafeslerin daralmasında oluşan kırıkları sayamayacak kadar yorgundun.

Aslında bunların hiç biri önemli değildi biliyor musun?
Ne onca mekan ismi, ne de onca yanından ruhsuzca gelip geçen onca insan kalabalağındakilerin gereksiz adları.

Yani aslında tümü bu değil anlatmak istediklerimin.
Bulunduğun ortam, mekan, zaman, dakika, geçen onlarca salise.

Bunların hiç biri yanında bulunmak istediğinin karşısında etkisiz bir etkendir.

Bunlardan kurtulmak istediğinde-
Denize bakarken, dalgaların arasında, yosun kokusuna sarılmış, gökyüzünün sonsuzluğu arasında kaybolmak-da var.

Kalbinde onlarca gömülü insan var.
Elleriyle ağzını kapattıkların, elleriyle ağzını kapattıkları ve gözleriyle bilinçaltını yaktıkların.

Sorumlusu sen oldukların,
Hayatlarına sonradan dahil oldukların,
Hafızalarında belki de sadece parçalar hâlinde mimiklerini bıraktıkların.


9 Ağu 2012

Sonsuz Kayboluş*

Başını kaldır,
Gökyüzünde kaybolmayı dene.
O sonsuz karanlıkta.

Gördüğün şey zifiri karanlığın ötesine geçtiği zaman, 
Yıldızların aslında ne kadar parlak olduğunu göreceksin demektir.
Keşfettiğin yıldızlar arasında milim milim gezerken, oluşturdukları yolları ezberlerken,
O karanlığın içinde kaybolduğunu fark edeceksin.

Düz mantıkta apayrı fakat;
Paralel mantık kurulumuna benzer birşey.

Sanırım ilham perilerimi kaybettim seninle beraber.
Onca şeyden sonra yazamadım,
Belki geri dönüş yolları açmak istemedim sana doğru uzanan,
Belki de senin arkanda hak etmediğin ışıkları üstüne alarak, gölge edinmeni sağlamamak.

Çoğu şeyi istemedim aslında. Ne böyle olmasını-Ne de sensiz bir yaşama gözlerimi açacağımı.

Çocukluk muydu dersin?

Şimdi mutlu olduklarımın arasında kaybolurken,
Seni en derine gömdüğü hissetmeyi deniyorum.

Sanırım-
Hissedemiyorum.

Duygularım öldü senden sonra.
Hücrelerimde var olan bütün kalıntıların kendini yok etti birden.

Sanırım artık yazamıyorum.