19 Tem 2012

Çocukluk*

Cansız varlıklara sarılması kadar soğuktu çocukluğu.
Bundan dolayı ısınamayacağı insanları bulmuştu hep.
İstemsizce hayatına sokmuştu-
Ya da onlar, gözlerini kapatıp -hep varmışlarcasına- girmişlerdi O'nun hayatına.

Hayatına sonradan dahil ettiği buz adamlarla ısındırmak istemişti hayatını.
Bir parça dahi olsa, soğuk ellerini ısıtmak,
Kalbinin donmuş bütün damarlarını yeniden harekete geçirmek,
Biraz nefes almak...

''Gitmek'' kavramını daha bilmiyordu oysa.
Daha çoçuktu ne de olsa.

-Kalıcılık- kavramına göz yumarcasına,
Sonraları aradığı herşeyin negatif olduğunu gördü insanlarda.

Isınmaya çalıştığı insanların;
Kalplerindeki damar tıkanıklarını gördü, akciğerlerinin yanmış kapkara hâlini...
Onların sevemeyeceklerini gördü.
Profesör bir doktor misali ezberlerdi kalplerinin şekilllerini-
Bütün damar yollarıyla birlikte.

O aslında biraz sevmek istedi.
Ama nerden bilebilirdi?
Isınmaya çalıştığı insanların bir gün buz tutabileceğini,
Aslında en zararsız hâlleri o olacağı hâlde, organlarının işlevsiz kılınarak O'nu ölüme götüreceğini?

Sonraları rengarenk aradığı herşeyin, negatif renklerini gördü insanlarda.
Soğuk, taze ölülerle dolmuş bir morg odası misali.

Isınmaya çalıştığı insanlar bir bir buz tutmuş,
Sanki ruhları büyük okyanusun arasında usulca kaybolmuş gibi...

Peki ya,
Senin düşünmediğin kısım?
Şu -düşünemediğin- olaylar sonrası?

Bilmek istediklerinin tümü şu;
O çocuğu büyüdüğünde göremedin. İçinde yoktan var ederek yaktığı bütün ateşler söndü, etkensiz bir biçimde; heterojen bir şekilde.

Bu çocuk;
Yaktığı ateşleri söndürmeyi başardı,
İçinden akıttığı göz yaşlarlarıyla en sessiz şekilde...




-Sadece Dinle-

16 Tem 2012

Inandığın Masallar*


Küçükken biriktirilmiş hırsların ilerde radyosyon etkisi zararında bir büyüklük yarattığını düşün.

Ufakta olsan,
İçinde milyonlarca parça halinde bitmek tükenmek bilmeyen sevgi tomurcukları günden günede yeşerse de,
Büyüdüğünü hissetmeye başladığın anlarda,
Küçüklüğünde yaşamış olduğun anıları iyi-kötü her hâliyle düşünmek istediğinde,
Sevgi yumağına boğduğun insanları,
Nefretle gömmek isteyeceksin.


Çünkü,
Bir zamanlar masallardaki prens ve prenseslere, cadılara ve büyücülere, konuşan yerli-yersiz varlıklara inanmayı bıraktığın zamanlara denk geleceksin.
Herşeyin masallardaki kadar güzel olmadığını,

''Cindirella'nın gece saat 12'yi vurduğunda külkedisine dönüşmediğini,
Boktan bir balkabağın ve birkaç lağım faresinin mükemmel bir araba ve muhafızlar olamayacağını bilebileceksin.''
Peki,
Bunları tek tek öğrenirken;
Hayat senin için ne kadar adil olabilicek?

Dürüst ol.Hiç düşündün mü..?
Hayatındaki en sevgi yumurcağı hallerini senelerce kandırılarak geçirdin...
Şimdi ise;
Gerçeklerle yüzyüzesin.

Aynaya iyice bak.
O masallarla kandırılan çocuk sensin.

Peki ya,
Şimdi söyler misin?

Hayat masallardaki kadar güzel mi.
Yoksa hâlâ insanların iyi olduğuna Polyanna kadar inanmaya devam eder misin...









*Croire aux contes de fées.






15 Tem 2012

Küçük Insanlar

Tuhaftı insanoğlu. 


Hep bir parçasını bırakmıştı insanlarda ya da bırakmak istemişti.
Sanki yarın ölecekmiş gibi.


''Benden bir hatıra kalsın..'' diye başlamıştı cümleleri.
Bir toka, bir yüzük, en basitinden bir kağıt bile olsa bir hatıra bırakmışlardı gitmeden önce.
Sanki çok sonraları gidiceklerini hissedermişcesine.


Peki ya,
Geleceği ne kadar görebilirdi insanoğlu?
Kalbini hissedercesine bilebilir miydi duracağı yolun sonunu?
Gittiği yerleri bulabiliceğini kalp atışlarını hissettiği gibi hissedebilir miydi?
Kalp ritimlerini duyduğu kadar duyabilir miydi onu çağıran refah sesleri..?


Sevebilir miydi insanoğlu en derinden?
Bir gün bırakıp gideceğini hiç hesap etmeden?


Peki ya,
Severken neden giderdi insanoğlu, ruhunu saran alışkanlıklara elveda derken...


Bu kadar ruhsuz muydu insanoğlu?
Karşısındakinin ruhuna milim milim işledikten sonra ruhunu alıp giderken?


...




12 Tem 2012

Geri Dönme*


Sen
Ve ben.

Aslında daha çok sen.
Bütün hikayelerin, filmlerin, kitaba dahil edilmiş ve edilmemiş her cümlenin tek başrolü;
-Sen-.


Ben ise; 
Hayatında yaptığın her üç yanlışın birinde affetmem dediği hâlde,
Kendine her lafında ironi çıkan bir insan.

                       Her seferinde affetmek,
                       Yapılmış ve yapılacak en büyük iç yıkımlarından biridir.

Her enkazda,
Ortalığı büyük bir titizlikle toparlamak ve ardında bıraktığı bütün yıkımları psikolojisini düzenlemek adına bütün kırıklarını alçıya almış bir insan.

Hayatında yaptığı bütün her şeyin lugat kavramlarını baştan aşağı yeniden yazmış bir insan.

Peki ya,
Bunların karşılığında sen?

Yaptığın hiç birşeyi hatırlamayan,
Ağzından çıkan her bir kelimeye, verilmiş tüm sözlere ihanet etmiş -biri-sin.

Kurduğu kelamlara daha kendi inanamamış,
Karşısındakini inandırmaya çalışan bir insan.

Bunlara karşı;
Fedakarlık ne demek bilmeyen,
Geçen onca zamana ihanet eden,
Yaptıkları ve yapacakları hiç birşeyi kuralına uyduramayan,
Her seferinde hazıra konduğu için -kaybetmenin- ne demek olduğunu bilmeyen,
Ve kendisini anlatmak için,
Hiç bir lugatta uygun bir kelam bulunduramayan biri.

Hâlâ üzerimde kalmış olduğun hakların olduğuna yürekten inanıyor musun?
Ben sana cevabını vereyim.
-Evet.

Çünkü sen;
Kendini bilmiş, yaptıkları bütün iğrençlikleri ezbere bilen, 
Sadece;
''Hâkkımı helal ediyorum''ların açıklamalarının altına sığınan birisin.

Laf olsun diye değilde,
Bil diye söylüyorum...

Eğer doğruluktan kaçmıyor olsaydın,
Hâklarını eşitliklere bırakırdın.

Yalanlarını kurmaya başladığın zaman beynin seni terk etmeliydi,
Sen beni değil.

Bu yüzden-
Lütfen olduğun yerde kal.


*Geri dönmeyi aklının ucundan bile geçirme.

11 Tem 2012

Ufak Bir Fısıltı

Unutmanı söylerler hep giderken.
Bu unutulmaz bir klasiğin en önemli parçalarından biridir.

Geçmişte yaşanılanların, dünün ve bugünün ''Unutmalısın'' diyecek sahibi hiç bir zaman O olamaz.
Neden mi?
Yaşattıklarının altındaki imzalar O'na ait olduğu sürece, unutturmak istediklerinin içinde bıraktığı ufak tefek notları, fısıltıları, çığlık çığlığa sesleri ilk başta O'nun susturması gerekir.
Bunları yaratan ''O'' olduğu gibi, silmeyi öğretmeyi deneyecek kişininde ta kendisinin olacağını unutmaması gerekir.

Bunlar ufak ayrıntılar.
Ama yine unuttun değil mi?

Ne de olsa dün yediği yemek kadar önemsiz bir ihtiyaç sayılabilirdi O'nun için herşey.
Bu yüzden unutmaya bu kadar meraklıydı.

Peki ya...
Geri dönmeyi düşünürse?

Asıl oyun işte o zaman başlayacaktı...




10 Tem 2012

Zaman Kavramı*


İsmi kadar olamadığın anlarda,
İsmine ihanet etmeye kalkışanlardan mısın?
Ömrün boyunca yaşının trilyonlar kat fazlası kadar yalanların altına imzalar attığında;
Gerekçelerini, insanlar üzerinde bulunacak yan etkilerini düşünmemişsin demektir.
Beynimi durduran şeyler bunlar aslında.
             ''Giderken bile ukala olabilen insanlar''...
Peki ya;
Yarattığın kırgınlıkları, kendi sahandan izlediğin günler geldiğinde çok eğlenceli gelecek mi sana?
-Senin için- göz hizasına sokmaya değer tek tük insanlar;
                             Sırasıyla ''Herkesten çok sever.'' ''Herkes O'nun kadar -çok- sever.''
                                                         Daha sonralarında ise; ''Onlar O'ndan daha çok sever.'
Bunlar senin gözlüğe ihtiyaç duyacağın nadir anlardan biri olarak bir cümlenin önemsiz bir alt satırı olarak kayıt alınabilir.

Bilmediklerin arasına, bilmeyi deneceğin yeni birşeyler daha not et.

Sürekli ağzına pelesenk etmiş olduğun ''zaman'' kavramı;
Senin dediğin gibi her zaman -ilaç- değildir.

Senin -zaman- dediğin kavram yılan gibidir.
Bazen sana herşeyi zehir ederken,
Bazen ise; herşeyiyle panzehir gibidir.


Binlerce kavram arasından, 
Bilmene gerek duyabileceğin, kirletmeye kalkıştığın yeni bir kavram daha.


Bu senin oluşturduğun binlerce maske altından çıkan, rengarenk yüz çeşitlerinden daha fazla zehirlidir.

6 Tem 2012

El-Veda


Kaybettiklerinin arasında kazandıklarını düşünmeye odaklan.
Hiç bir şey göremiyorsan, bunlar;
Senin geçmiş zamanla gördüklerinle düz orantı olup,
Sana insanların yaşattıklarıyla paralel orantılı bir durumda silinmiş bulunanlardır.
Yıllarca yapılmış olan fedakarlık altında toplanmış eylemlerin, sana çok farklı bir yerden dokunduğunu düşün.
Yaptığın, yapacağın hiç bir şeyle karşı tarafı tatmin edemediğini,
Karşı taraf yaptığın hiç bir şeyden haz alamadığını…
Şimdi,
Bunların hepsini bir elinle kenara iterek;
Bana kulak ver.
Arkandan hep ağlardım,
Sen pek bilmezsin hani.
Bu daha çok, gittiğin zamanlardan -su gibi git, gel- demekti;
Ama her bir damla göz yaşım seni daha çok uzaklara gönderdi.
Rotasını kaybetmiş bir gemi misali.
Ruhunu kaybederdin hani geceleri,
Aklında yer açtığın kişileri -kalbindeki apartlara yerleştirmek adına-
Uzaklara yollardın bir hizmetçi misali.
Odalarının sahibi sensindir bazen.
Hep böyle denir ya hani.
Bencildir insanoğlu…
Sonraları -çok görür- kat kat binaları.
Hepsine ayrı bir anı saklar;
Ayrı bir ten, ayrı bir el, ayrı bir aşk.
Bunları gizliden gizliye yaptığını sanar sonra insanoğlu.
Halbuki, her otel odasında ayrı bir kamera vardır.
Binlerce kat üzerinde sahibe olan bir insanın hakimiyeti kurabilmesi adına.
Her hırsızlığa göz yumar,
”Kokun, tenin, ellerin..” bir bir yok olur.
Daha sonra, kalbinin tek katlı şirin evinin sahibi, bir gün el olur.
Sana vaad edilen onlarca kat ise,
Günden güne oluşan artçı depremlerde yok olur.
Yeni evler kurulur, tapu senetleri üzerlerinde isimlerinin bulunduğu.
Fakat-
Gözlerden kaçırılan bir şey vardır ki;
Depremlerin son bulduğunu sandığın, o yeni yerler,
Tam da fay hattı mevkiileridir.
Ne kadar istemesende bir gün yine çökerek,
Ufak bir el-vedayı uygun bulur.